27 Ekim 2011 Perşembe

İ'm singing in the rain

Bi gün tanrının canı çok sıkılmış ve küçük mutlu bulutla uğraşmış. Çok alıngan olan bulut önce kırılmış sonra gözleri dolmuş..yavaşça göz yaşları çiselemeye başlamış..öyle yani.. o kadarmış.


----son----

12 Ekim 2011 Çarşamba

yaratıcılık

işte bu ! çok güzel yaee. ayakkabıdan çok sanat eseri gibi duruyor.oturup izlersin yani  o derece





1 Ekim 2011 Cumartesi

bloğumun rengi

pantone'ye göre şuymuş efenim ;

aptal

bu fotoğraftaki hatayı pembeyi seven aptal sarışınlar ve pembeyi seven aptal sarışın sevgilileri olanlar anlayamaz..


not: renk kırmızı demeyin. kameranın bokluğu o. yoksa normal pembeydi.

picama



Ben bugün çizgili pijamalarını giymiş bir yol gördüm.... 

4 Eylül 2011 Pazar

kadın meslekleri

Oje süren her kadın, o ojeler kuruyana kadar dünyadaki en profesyonel koro şefidir..

Gurme

Önce acemice dilinin üzerinde çevirdi...tadına baktı yavaşça..ilk başta garipsedi...yabancıydı...sonra hoşuna gitti, değişikti...yabancıdan, değişikliğe uzandı..ilk başta hiç tatmadığı bi'şey olduğunu düşündü..buruk gibiydi sanki tadı..ona daha önce karışan ve onu bozan şeylerden dolayı..sonra burukluktan tatlı ve inatçılığın verdiği ekşi tada ulaştı..yavaşça acımtırak oldu ve tekrardan ekşi..onu bağlayan bi'şeyler vardı dilinin üzerinde..biraz daha döndürdü dilinin üzerinde..düşündü..kelimenin tadını iyice aldığından emin oldu ve sonra haykırdı ; Ayça!

19 Ağustos 2011 Cuma

Mırıldanmayı Kes!

Müzikle benim kadar havaya giren bi'başkası daha var mıdır acaba? Sokakta yürürken şarkının hızıyla zaten fazlasıya hızlı olan yürüyüşümün hızı artıyor ne bileyim kendini klipte hissetmeler falan. Karşında birisi konuşurken müzik çalmasa bile o duruma uygun bir melodinin tıngırdaması.. Gerekse bir soundtrack.. yavaştan giren bir tıntın..sonra konuşan kişinin sesinin kaybolması..öyle yani müzik ruhun gıdasıdır diyorlar da beni şizofren yapmaya başladı sanırım..

Nakarat girene kadar yaptığım işi bitirmeye çalışıyorum ( su içmek olabilir,saçlarımı toplamak olabilir, merdiven çıkmak olabilir) sonra koridorda yürürken kulaklık yokken bile elimi kolumu sağa sola vurarak ritm tutuyorum sonra o hangi şarkıya benzediyse gün boyu onu söylüyorum falan. Yalnız açık açık buraya dökünce korkmaya başladım..dım..dım..dımdımdırıdım..


http://fizy.com/#s/1ynlpr   I'm comiiinng uuuup...dımdımdım

24 Temmuz 2011 Pazar

Wake up alone...


Amy Winehouse..uyurken kulaklarımda çınlayan ses sensin sanırım..hem yavaş,hem uyutan hem huzur veren bir ses…

kimi ‘bu kadar uyuşturucu kullanıp,içki içerse ölmesi beklenen şeydi’ dedi..kimi ‘şöhreti kaldıramadı ondan uyuşturucuya başladı sonu bu’ dedi..kimisi ‘27ler kulübüne katıldı’ dedi..kimi ‘illuminati’ dedi..

Şimdi önüne gelen sıkacak,magazin bundan faydalanacak..yazık oldu hakikaten..yazılacak şarkılar,yapılacak albümler verilecek konserler vardı..Süresiz bir şekilde müzik hayatına ara verdi dense de geri dönecekti..

Keşke ‘They tried to make me go to rehab..I said no, no, no.’ olmasaydı..keşke tedavi olsaydı da aramızdan ayrılmasaydı..şimdi bu kadar genç olan ve hala kulaklarımın pasını silen bi insan nasıl ölmüş oluyor..şimdi herkes oturup Amy’nin şarkılarını dinleyecek..kör ölür badem gözlü olur hesabı..Ben açıkçası ünlü olan kimsenin ölümüne bu kadar üzülmedim..




Artık çok geç..Amy gerçekten ;  ‘i'll go back to black’

Kaybolmak...

Kaybetmek ne korkunç şey… Ve bir insanın hayatında kaybedecek ne çok şeyi var..

Bi insan aklını kaybedebilir…Vicdanını..öyle çok sever ki mantığını kaybeder..öyle gözü döner ki namusunu..insanlar ona öyle bir davranır ki..sevgisini kaybeder..içindeki mutluluğu..yakınını kaybeder..hiç bi’şey yapamaz..karşı koyamaz..sadece üzülür..sevgiliyi kaybedebilir bi insan…yaptığı hatalarla ya da davranışlarıyla..sevgiyi kaybetmek , sevgiliyi kaybetmeye de neden olur..en çok değer verdiğin şeyse bile sevgini yitirdiğinde kaybettiğine üzülmezsin; ne sevgini.. ne sevgilini..samimiyeti kaybedebilirsin..yakın olamazsın artık..eskisi gibi gülemezsin..eskisi gibi istediğin şekilde konuşamaz,rahat olamazsın..insan içindeki küçük şeylerle mutlu olma yetisini kaybedebilir..o zaman hayat tamamen kararır…

bi’şeyleri kaybetmek ne korkunç..

Koleksiyon


Biriktirme gibi bi manyaklığım var benim amk her yerden, her anıdan bi tanık topluyorum resmen.Yakında eve sığamamaktan korkuyorum..

Bu ; 

bizim ilk sinema biletimiz... Bu onun içtiği suyun şişesi, bu bana beraberken aldığı elbisenin fişi, bu yemek yemeye gittiğimizde gelen hesap,bu o yazıyı yazarken kullandığı kalem..her şeyi manyak gibi topluyorum.

Çöp ev diye haberlere çıkmazsak iyidir..

14 Temmuz 2011 Perşembe

Dıptıs Dıptıs..

Amk bi benim mi kulaklıklarım manyak yoksa herkesin mi öyle. Kulaklığı masanın üstüne koyuyorum mesela 10 15 dk.sonra elimin altında diye itiyorum , gece müzik mi dinleyeceğim bi alıyorum anasının şeyi gibi düğüm olmuş. Hadi, işin yoksa çöz onu. Zaten 6789 tane kulaklık bozmuş insanım ben korkuyorum bi de 'hah bu düğümde bozuldu kesin' diyip duruyorum kendi kendime , 'kesin çalışmayacak bu sefer'.. Çantaya koyarım daha otobüse binerim düğüm olur. Kesin bana bozulmaya meyilli bokum kulaklıkları veriyolar. Lan ne biçim iş anlamıyorum bi de mesela kulaklığımı otobüste falan birisiyle paylaşınca da bozuluyor. Yeni bi kulaklığım var ve korkuyorum resmen.

12 Temmuz 2011 Salı

Sayko ?

Cansız nesnelerle kavga etme gibi bi' huyum var. Resmen 'bokunla kavga etmek'. Ama hep var yani , bi'de nesnelerin hep bizi anladığını falan düşünmüşümdür küçüklüğümden beri.Hatırlıyorum çok sevdiğim bi kalemim vardı onu kaybetmiştim ve kendi kendime içimden 'Hadi çık ortaya bak seni bulunca hiç kızmayacağım' falan diyordum. Mesela giyinirken tırnağım t-shirte takıldı ve kırıldı direk başlıyorum t-shirte sövmeye 'naptın şimdi ya amk oldu mu bu'  falan gibisinden. Ya da elektronik bir alet kitlendi; açılmıyor-kapanmıyor , güzel dille konuşurum  'hadi canım hadi bak kapan/açıl bak hadi lütfen açılman/kapanman çok önemli' diye. Yani sadece kavga etmekle kalmam severim de.. Nasıl bi manyaklıksa amk.. Mesaj gönderiyorum,iletilmiyor ya 'satıcam seni, bi mesajı bile iletemiyosun amk' diye tehdit ediyorum.Cansız nesneler de bence bizi değerlendiriyor ya. Mantık hatası olabilir hem cansız nesne diyip hem de değerlendiriyor diyebilirm ama öyle yani.Bence kullanım şeysimize göre bizi iyi sahip,ya da kötü sahip diye kategorize ediyorlar. Kim bilir nelerimi kaybettim,onlar da benim hakkımda neler düşünüyordur  şimdi.. Hepsinden huzurunuzda özür diliyorum..(eheh)

Hatta Ersin Karabulut un böyle bir karikatürü vardı bu konuyla ilgili ama tırım tırım aransam da bulamadım. Yalnız değilmişim en azından yani.. Gerçi vardır bunu yapan bir sürü insan , nesnenin bilinci yok evet tabi ama bağırıyorsun yine de..

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Sevgiliyle yapılabilecek hoş şeyler (?)

Bence gidip sikindirik bi cafede saatlerce oturmak çok boktan amk. Mal gibi otur dur.. Zaten kurt var kıçımda illa kalkıcam, eğer çok yorgun değilsem yemek yemek için bi alışveriş merkezinde girdiğimiz yerden de yemek biter bitmez kalkmak isterim. Tabi kalkınca 'ne bok yemeye kalktım ben şimdi gez dur' diyorsun..
En güzeli açık hava.. Yap sandviçini otur bi banka ye.. Ya da kaldır kıçını müze gez.. Hiç olmadı amk İkea'ya git evcilik oyna insanlar tip tip baksın, tekerlekli bilgisayar sandalyesiyle yarış yap, yemek ye orada zaten ev kıvamında bir yer.. 

İlla restoranlara gidip yemek mi ısmarlasın diyoruz? Hayır. Alsın beni götürsün bi çay bahçesine çay içelim (çay sevmem limonata içeyim ben vardır illa) sonra mesela bi kiliseye gidelim, mum yakıp dilek tutalım.. Böyle eski, arnavut kaldırımlı sokaklara girelim.. Eski binalar görelim.. Alalım elimize birer fotoğraf mak. kafamıza göre fotoğraf çekelim sonra sahilde oturup o fotoğraflara bakalım tek tek.Hem ucuz hem zevkli işte..Sonra manyak gibi gülelim  böyle bi şeye ama gözümüzden yaşlar gelsin...Teyzeler amcalar 'cık cık bu gençlerin hali..'diye başlasın cümlelerine ama biz hiç susmayalım mesela..Öpüşsek manyak gibi kimseyi umursamadan kimse bizimle ilgilenmese öyle kendi kafamıza göre yaşasak aşkımızı..

Sonra kap sevgilini atla bi vapura git boğaz turu yap..Çık üst katına vapurun, otur bi güzel.. Ooh ! Hem essin bi güzel, hem sevdiceğin sarılsın sana denize baka baka vakit geçirin.. Kişi başı en fazla 10 tl.yle güzel bi gün geçirin işte. Ne öyle sikimsonik cafe'de otur, nargile iç hatta, olmadı starbucks'a git..Millet aynı şeyleri yapmaktan sıkılmıyor ya çok ilginç yani...

Çoghoş..


Ehuhe çok güzel şeyler buldum bi sitede tesadüfen.. Beğenmesine beğendim ama amına koyayım,  bi' kolye 50$ olur mu.. Bi' kolyeye 50$ verilir mi.. Gerçi sadece kolye yok bulduğum yerde (işte site; http://www.hipsterchic.com) t-shirtten tut, cüzdana, cüzdandan,saate,çantaya pek çok ilginç tasarım var.Bazıları çok ucuz ama bazıları da inanılmaz pahalı..Sanırım 'ilginç' olarak nitelendirildiğinden bu kadar pahalı.Ama sonuçta çok enteresan şeyler de var içinde.Hepsi benim olsun diye anırmak istiyorum ya. :( -iyice kız oldun  anacım sen..















The animal instinct...


En güzel makyaj bunlar sanırım... gerçi bunları yapıp dışarıya çıktığımı düşünemiyorum da; sonuçta, diğer rujlardan daha estetik ve daha farklı..En azından bir uğraş var, sanat bile denilebilir ve yapan herif de düşünmüş ne yapsam diye.Emek var işte kısacası..



Sugarlips

Şimdi benim anlamadığım bi'şey var, suratlarına 6 okka makyaj yapan kızlar 'çok güzel değilim ama sonuçta makyaj denen bi'şey var' diyor. E anacım şimdi senin makyaj yaptığını karşındaki herif anlamıyor mu sanki.Yani bu durumda makyaj yapınca güzel olmuyorsun, sadece kendini kandırıyorsun veya kendini daha iyi hissediyorsun. Ayak parmağım kalınlığında far sürmüşsün,sana, 'yüzünüz ne güzel bağğyan'  diyecek ilk kişiye suratını çıkartıp,o makyaj katmanını maske olarak hediye edebilirsin. Üstelik makyaj insanı olduğundan daha büyük/yaşlı gösteriyor yani. Tabi ki asla makyaj yapılmamalı demiyorum ben yani sonuçta yeri zamanı var üstelik yakışan da var (ruj yerine ve kişinin dudak şekline göre gayet seksi bi'şey) ama sabahın köründe suratında hangi makyaj ürününü ararsan bulabileceğin insanlar görmek hoş değil. Erkeklerin çoğu da aşırı makyajdan hoşlanmıyor. Hani kalem çekersin, rimel sürdün diyelim bi de pudra. Daha ne istiyosun ki illa dudakları saçma sapan renklere(bkz, simli pembe parlatıcı) boyama çabası,göz farı,dudak kalemi,takma kirpik,fondoten,aydınlatıcı bilmemne.Her zaman için doğal güzellik daha çekici,daha özeldir.. Makyaj ; göz boyama..(kıps)

8 Temmuz 2011 Cuma

Bu aralar ne dinliyorum ki

Aslında metal dinleyen (metal-rock diyelim bari) reggae de çok seviyorum.Bazısı resmen kafa yapıyo şarkıların bazısı yavaşımsı bazısı da direk ot börtü böcek getiriyo.Hele şu manu chao'nun şarkıları direk kendimi jamaika da bi pazarda falan sanıyorum neden bilmiyorum ama hep aynı şeyi çağrıştırıyor. Al sana bu ara en çok dinlediğim şarkılar ;

Manu chao- me gustas tu ;  http://fizy.com/#s/1luuek
Manu chao- clandestina ; http://fizy.com/#s/1lsxff
Megadeth-sweating bullets ; http://fizy.com/#s/1det36  (hello me meet to real me)
Megadeth-peace sells ; http://fizy.com/#s/1det1o
Stone Sour-say you'll haunt me ; http://fizy.com/#s/1m9a60
Stone Sour-the bitter end ; http://fizy.com/#s/1novul
Stone Sour- 30/30-150; http://fizy.com/#s/1mm73i
Stone Sour- home again ; http://fizy.com/#s/1novui (homegen)

dönüp dolaşıp bunları dinliyorum

o yea

Göğü delen adam


Bir papalagi hikayesi. Papalagi de ne ? diyenlere; papalagi beyaz ya da yabancı demek..eğer sözcüğü sözcüğüne çevrilirse göğü delen anlamına gelirmiş.

Kitap çok hoşuma gitti. Tam anlamıyla bize yabancı olan, Samoa’da kabile reisi olan Tuiavii’nin konuşmasını içeriyor.Yazarın da dediği gibi aslında biraz da benziyoruz anlatılanlara.. Kendisi(Tuiavii) bir zaman önce Avrupaya gitmiş işte gözlemlemiş falan sonra döndüğünde hayatının ‘beyazlara’ göre çok çok daha iyi olduğunu keşfetmiş ve bu saflıkla gelip kabilesindeki insanlara anlatıyor. Yazarımızda orda bulunduğu süre içerisinde bu söylediklerini not ediyor ve kendi ülkesine döndüğünde bunları Almancaya çeviriyor ve ‘der papalagi’ adıyla yayımlıyor. O zaman(1920)da çok ilgi duyulmuş bu kitaba . Hala ilginçliğini koruyo. Zaman hakkında yazılan kısım gayet hoş şeyler içeriyor bence..

‘kaç yaşındasın demek kaç dolunay boyunca yaşadığın anlamına gelir. Oysa dolunayları samak, bunun hesabının peşine düşmek pek tehlikelidir, çünkü böylece insanların genellikle kaç dolunay yaşadığı ortaya çıkar. Kişi buna çok dikkat ederse ve yeterince çok dolunay geçmişse ‘artık yakında öleceğim’ demeye başlar. Ondan sonra ne keyfi kalır ne de başka bir şeyi ve kısa süre sonra da gerçekten ölür gider’

‘Avrupa da zamanı olan çok azdır. Belki de hiç yoktur. Bu yüzden herkes yaşamın içine fırlatılmış birer taş gibi koşuşturur. Hemen hepsi yürürken yere bakar ve daha hızlı ilerleyebilmek için kollarını ileri savurur. Eğer durduracak olursan isteksizce , ‘ niye beni rahatsız ediyorsun?’ derler.. Sanki hızlı yürüyen insan daha değerli , yavaş yürüyenden daha yürekliymiş gibi davranırlar’

‘Sanıyorum ki, çok sıkı tuttukları için zaman,ıslak elden kayan yılan gibi akıp gidiyor ellerinden. Zamanın kendisine gelmesini beklemez. Kollarını açıp,yakalamak için peşinde koşar. Zamanın huzur içinde güneşin altına serilmesini kıskanır,ister ki hep yakınında olsun, şarkı söylesin, iki laf etsin. Oysa zaman sessiz ve uysaldır, huzur ister, güneşin altında döşeğine uzanıp yatmak ister. Papalagi zamanı tanıyamadı,anlayamadı. Bu yüzden, o kaba gelenekleriyle hor kullanıyor onu… Ah sevgili kardeşlerim ! Biz zaman için hiç dertlenmedik. Onu olduğu gibi sevdik siz hiç peşinden koşmadınız zamanın. Ne dertop etmeye ne sonra parçalamaya çalıştınız ( parçalamak derken , saat-dakika-saniyeden bahsediyor) Zaman bize ne az geldi ne de bıkkınlık getirdi.. Zavallı,şaşkın Papalagi’yi bu çılgınlıktan kurtarmalıyız.Zamanını geri vermeliyiz. O küçük, yuvarlak zaman makinelerini  parçalayıp,ona, güneşin doğuşundan batışına kadar bir insanın kullanabileceğinden çok daha fazla zaman olduğunu anlatmalıyız.’

Ve işte başka alıntılar ;


"makine;çalışırken,her şeyin içinde var olan,ellerimizle yarattığımız sevgiyi indirir midesine.bir makinenin yonttuğu kanoyu,balyozu ne yapayım ben?makine,yaptığı iş üzerinde konuşamayan,gülümsemeyen;bitirdikten sonra yaptığın işe,onlarda sevsinler diye annene ve babana götüremeyeceğin soğuk,kansız bir nesneden başka nedir ki?"

"bizim dilimizde -lau- benim demektir, ama aynı zamanda da senin demektir.oysa beyaz adamın dilide bu senin ve benim gibi aynı anlama gelen tek bir söz bile yoktur.benim olan yalnızca ve tek başına bana aittir, senin olan ise yalnızca ve tek başına sana.onun için beyaz adam, kulübesinin çevresindeki her şeye 'benim' der.bunlar üstünde onun dışında kimsenin hakkı yoktur.bir beyaz adamın yanında bir şey görsen, diyelim ki bir meyve, bir ağaç, su, orman ya da bir yığıncık toprak, hemen orada biri biter ve 'benim onlar' der.'benim olana dokunmayacaksın,sakın!' "


'Palmiye olgunlaşınca yapraklarını ve meyvelerini döker. Papalagi ise, yapraklarını ve meyvelerini dökmek istemeyen bir palmiye gibi yaşar. '' Bunlar benim, siz yiyemezsiniz! '' Peki o zaman palmiye yeni meyveleri nasıl taşıyacak? Palmiyenin bilgeliği Papalagi' ninkinden kat kat yüksektir '


Buna benzer pek çok konu hakkında kabilesini bilgilendirmeye çalışıyor. Gerek giydiğimiz kıyafetler, gerek gazeteler,gerek sinemalar,evlerimiz,düşünme tarzımız,paraya tapışımız.. İlginç bir kitap üstelik ince olduğu için ( 110 sayfa ) sıkmıyor da. Hoş yani..hem ucuz da , 8 tl ayrıntı yayınlarının. İyi okumalar..









             

2 Temmuz 2011 Cumartesi

It's time for animaniacs !

Amma çok oynardım be . Hem ne kadar şirinlerdi hem ne kadar güzeldi..Oyunları boş geliyor şimdi tabi ama zaman geçirirdim. Özledim be oyunlarımı :(

Bu kız ne diyo diyenler için gelsin ; http://www.youtube.com/watch?v=bld_xl7oUL8

Warner brothers and warner sister Dot !

1 Temmuz 2011 Cuma

Yüzük parmağıyla sadakat..

O değil de dövme mövme dedik, ben evlenince yüzük müzük takmam amk.Bak şimdi bi şu resimdekilere...(http://www.modaport.com/wp-content/uploads/2009/06/nazar-alyans-atasay.jpg --- http://www.modaport.com/wp-content/uploads/2009/06/nazar-alyans-yuzuk.jpg --- https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLDlDgLS10ItIBSsgLpYse8XVO3vMuD08PA57IGOBDUkE6F548IdgJ-548-uv-mB-oEDUy-PBLy6eMQAGnKv8v6NFHoUqn0A2AzNbIT-QTaPi7vTwJzMwoBX0-2OdhJgo_Lp4rObzFlOjU/s400/alyanss.jpg --- http://shop.atasay.com/images/products/00/07/90/790_buyuk_zoom.jpg )


Çok çirkinler yaa.İllaa illaaaa takıcak olsam takmazsam ölücek olsam dümdüz gümüş bi yüzük takarım.Ama yok ben kocamın adını yüzük parmağıma dövme yaptırcam.Daha şık durur,daha hoş olur..Hem çapkınlık yapçaksa çıkartamaz da lan yüzüğü. (kıps)

Balık..

Lan düşünüyorum da insan hafızası 1 hafta olsa ne olurdu. Düşün tanışıyosun biriyle (yeme,içme,uyuma vs.gibi temel ihtiyaçları giderebildiğimizi varsayıyorum.hiç unutulmuyormuş yani.ismimiz falan da) mesela çok hoşlandın,ama unutçağınızı ikiniz de biliyosunuz,farkındasınız durumun napardın ki . Yani nebileyim ben çoook ama çok hoşlansam koluma yüzünün,numarasının,adının dövmesini yaptırırdım. Ona da yaptırırdım(tabi çok imkansız bişey sanki ama yani ne amk insan hafızasının 1 hafta olma ihtimali de yok ki zaten) ki bulalım birbirimizi. Başka da çözüm gelmedi lan nedense aklıma.Tabi bi tek o da yok ki amk.İş başvrusu yapıyon herif sana gel haftaya başla diyo ama sen haftaya hala iş arıyor oluyosun hatta iş araman gerektiğini bile unutuyosun.Ne korkunçmuş be vay amk.

30 Haziran 2011 Perşembe

Sangria !



Arkadaşlar geçen gün kırmızı şarap (cumartesi)almış  .Yanında 'DEV HİZMET' şeysiyle sangria tozu vermişler (Sangria çok ünlü bir ispanyol kokteyli.Koyu kirmizi rengi ve yogun kivamindan dolayı,adi kan anlamina gelen "sangre"den gelirmiş.Hiç mideni rahatsız etmezmiş,lıkır lıkır içermişsin.) Kutusu mutusu cicili bicili renkli falan,koklamaya kalkıyorsun şeker gibi,sakız gibi fevkalade bir kokusu var. Bir hevesle karıştırdık biz bunu şarapla kokusu güzel ama şarap bok gibi oldu,tadı bi tuhaf,içmeye kalkınca ağzına pütür pütür portakal kabuğu geliyor( zaten hiç hazzetmem portakaldan).Önce süzmeye çalıştık ama sangria çoktan ele geçirmişti şarabımızı.Sonra biz koca şişe şarabı döktük.Ben de kadehte kalan şarabımla seviştim resmen..Tadı güzel değil ama (en azından o toz hali hoş değil.gidip bir barda falan içince farklı olur belki)ben çok sanatsal fotoğraflar çektim.

Poemgirl !

Bizim bölümde bi kız var tam anlamıyla ' komposizyon kız ' amk. Kız şiir tadında bi kız. Böyle kafiye düzmeler mi istersin artık , saçma sapan kelime ekleyip artistlik yapıp o cümleyi metrelerce uzatmalar mı. Neyse efenim. Bu tarz şeyleri yapan insanlar yani söylediklerini , söyleyeceklerini bu şekilde düzenlemeye çalışanlarda şizofreniye daha fazla rastlanıyormuş. Amına koduğumun kızı şunu okusa da bari konuşmasına çeki düzen verse.

karalakaralakaralakarala...

Bir yerlerde bir şeyler okumuştum durduk yere saçma sapan karalama yaparken aklıma geldi. Hepimiz profesyonel öğrenciyiz artık bu işin kurallarını öğrenmeye ilkokulda başladık,ortaokulda sürdürdük,lisede sergiledik, üniversitede çok da sallamadan devam ettik. Her neyse...
 ' Dersi dinle kızım ne çiziktiriyorsun oraya' diyen hoca/öğretmen ' e verilecek cevap şu deneyden geldi ; Bir kaç deneğe ( sayısı 10 da olabilir 20 de 40 ta tam bilmiyorum tabi bayaa önce okumuştum ben bunu )önlerine telefon konuşması sırasında karalamaları için kağıt veriliyor. Daha sonrasında telefon konuşmasıyla ilgili sorular sorulduğunda şu an bu yazıyı okuyanların tahmin edebildiği gibi karalama yapanlar doğru cevap vermede daha başarılı oluyor. Bunun nedeni de insanların sıkıcı bir işi yaparken düşüncesinin başka bir yöne kaymasıymış. Biz karalama yaparken zihnimiz bizi 'o anda' tutuyor aslında istemesek de gayet güzel güzel dinliyor konuşulanları hafızamıza kazıyormuşuz.

Kristalleşen Sıvı

Geçen gün belgesel izliyordum ( discovery 'de , mythbusters ) bir internet efsanesi olarak görülen ; 
içerisinde bir sıvı olan cam şişeyi bir süre ( onlar sanırım 1 saat, 2 saat, 3 saat vs.gibi farklı aşamalarla denemişti ) buzdolabına koyup soğumasını bekliyorsun ve dolaptan çıkarttıktan sonra sert bir zemine (masa vs.) 'çotanak' diye vuruyorsun ve birden bire kristalleşiyor sıvı. Bunu bir denediler,iki denediler en sonunda bu internet efsanesi olarak kalacaktı ki : üçüncü ve en uzun süre kalan şişe ( içerisindeki sıvı biraydı sanırım ) masaya dibi vurulduğunda birden bire dondu. Üstelik bu deney diğer sıvılarda da( soda,cola vs.ama önemli olan şey gazlı olması gereği) aynı sonucu veriyormuş.Tabi ki bir derecesi var bunun ve termal kamerayla -1 derece ölçülmüştü. Neden dondurayım 'güzelim'  içeceğimi diyosan eğer emin ol o kristalleşmeyi yavaş yavaş yukarı çıkarken görmek çok hoş :) 




şuradan örneklerine bakabilirsiniz ;
http://www.youtube.com/watch?v=n_H5ZIoZSBo&feature=related 
http://www.youtube.com/watch?v=SIGv05_odYM&feature=related 
http://www.youtube.com/watch?v=jpr-gYAo5Y8&feature=youtu.be 
http://www.youtube.com/watch?v=wRBQZLl_vvE&feature=related