Bir papalagi hikayesi. Papalagi de ne ? diyenlere; papalagi beyaz ya da yabancı demek..eğer sözcüğü sözcüğüne çevrilirse göğü delen anlamına gelirmiş.
Kitap çok hoşuma gitti. Tam anlamıyla bize yabancı olan, Samoa’da kabile reisi olan Tuiavii’nin konuşmasını içeriyor.Yazarın da dediği gibi aslında biraz da benziyoruz anlatılanlara.. Kendisi(Tuiavii) bir zaman önce Avrupaya gitmiş işte gözlemlemiş falan sonra döndüğünde hayatının ‘beyazlara’ göre çok çok daha iyi olduğunu keşfetmiş ve bu saflıkla gelip kabilesindeki insanlara anlatıyor. Yazarımızda orda bulunduğu süre içerisinde bu söylediklerini not ediyor ve kendi ülkesine döndüğünde bunları Almancaya çeviriyor ve ‘der papalagi’ adıyla yayımlıyor. O zaman(1920)da çok ilgi duyulmuş bu kitaba . Hala ilginçliğini koruyo. Zaman hakkında yazılan kısım gayet hoş şeyler içeriyor bence..
‘kaç yaşındasın demek kaç dolunay boyunca yaşadığın anlamına gelir. Oysa dolunayları samak, bunun hesabının peşine düşmek pek tehlikelidir, çünkü böylece insanların genellikle kaç dolunay yaşadığı ortaya çıkar. Kişi buna çok dikkat ederse ve yeterince çok dolunay geçmişse ‘artık yakında öleceğim’ demeye başlar. Ondan sonra ne keyfi kalır ne de başka bir şeyi ve kısa süre sonra da gerçekten ölür gider’
‘Avrupa da zamanı olan çok azdır. Belki de hiç yoktur. Bu yüzden herkes yaşamın içine fırlatılmış birer taş gibi koşuşturur. Hemen hepsi yürürken yere bakar ve daha hızlı ilerleyebilmek için kollarını ileri savurur. Eğer durduracak olursan isteksizce , ‘ niye beni rahatsız ediyorsun?’ derler.. Sanki hızlı yürüyen insan daha değerli , yavaş yürüyenden daha yürekliymiş gibi davranırlar’
‘Sanıyorum ki, çok sıkı tuttukları için zaman,ıslak elden kayan yılan gibi akıp gidiyor ellerinden. Zamanın kendisine gelmesini beklemez. Kollarını açıp,yakalamak için peşinde koşar. Zamanın huzur içinde güneşin altına serilmesini kıskanır,ister ki hep yakınında olsun, şarkı söylesin, iki laf etsin. Oysa zaman sessiz ve uysaldır, huzur ister, güneşin altında döşeğine uzanıp yatmak ister. Papalagi zamanı tanıyamadı,anlayamadı. Bu yüzden, o kaba gelenekleriyle hor kullanıyor onu… Ah sevgili kardeşlerim ! Biz zaman için hiç dertlenmedik. Onu olduğu gibi sevdik siz hiç peşinden koşmadınız zamanın. Ne dertop etmeye ne sonra parçalamaya çalıştınız ( parçalamak derken , saat-dakika-saniyeden bahsediyor) Zaman bize ne az geldi ne de bıkkınlık getirdi.. Zavallı,şaşkın Papalagi’yi bu çılgınlıktan kurtarmalıyız.Zamanını geri vermeliyiz. O küçük, yuvarlak zaman makinelerini parçalayıp,ona, güneşin doğuşundan batışına kadar bir insanın kullanabileceğinden çok daha fazla zaman olduğunu anlatmalıyız.’
Ve işte başka alıntılar ;
"makine;çalışırken,her şeyin içinde var olan,ellerimizle yarattığımız sevgiyi indirir midesine.bir makinenin yonttuğu kanoyu,balyozu ne yapayım ben?makine,yaptığı iş üzerinde konuşamayan,gülümsemeyen;bitirdikten sonra yaptığın işe,onlarda sevsinler diye annene ve babana götüremeyeceğin soğuk,kansız bir nesneden başka nedir ki?"
"bizim dilimizde -lau- benim demektir, ama aynı zamanda da senin demektir.oysa beyaz adamın dilide bu senin ve benim gibi aynı anlama gelen tek bir söz bile yoktur.benim olan yalnızca ve tek başına bana aittir, senin olan ise yalnızca ve tek başına sana.onun için beyaz adam, kulübesinin çevresindeki her şeye 'benim' der.bunlar üstünde onun dışında kimsenin hakkı yoktur.bir beyaz adamın yanında bir şey görsen, diyelim ki bir meyve, bir ağaç, su, orman ya da bir yığıncık toprak, hemen orada biri biter ve 'benim onlar' der.'benim olana dokunmayacaksın,sakın!' "
Buna benzer pek çok konu hakkında kabilesini bilgilendirmeye çalışıyor. Gerek giydiğimiz kıyafetler, gerek gazeteler,gerek sinemalar,evlerimiz,düşünme tarzımız,paraya tapışımız.. İlginç bir kitap üstelik ince olduğu için ( 110 sayfa ) sıkmıyor da. Hoş yani..hem ucuz da , 8 tl ayrıntı yayınlarının. İyi okumalar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder