Bi gün tanrının canı çok sıkılmış ve küçük mutlu bulutla uğraşmış. Çok alıngan olan bulut önce kırılmış sonra gözleri dolmuş..yavaşça göz yaşları çiselemeye başlamış..öyle yani.. o kadarmış.
----son----
27 Ekim 2011 Perşembe
12 Ekim 2011 Çarşamba
1 Ekim 2011 Cumartesi
4 Eylül 2011 Pazar
Gurme
Önce acemice dilinin üzerinde çevirdi...tadına baktı yavaşça..ilk başta garipsedi...yabancıydı...sonra hoşuna gitti, değişikti...yabancıdan, değişikliğe uzandı..ilk başta hiç tatmadığı bi'şey olduğunu düşündü..buruk gibiydi sanki tadı..ona daha önce karışan ve onu bozan şeylerden dolayı..sonra burukluktan tatlı ve inatçılığın verdiği ekşi tada ulaştı..yavaşça acımtırak oldu ve tekrardan ekşi..onu bağlayan bi'şeyler vardı dilinin üzerinde..biraz daha döndürdü dilinin üzerinde..düşündü..kelimenin tadını iyice aldığından emin oldu ve sonra haykırdı ; Ayça!
19 Ağustos 2011 Cuma
Mırıldanmayı Kes!

Nakarat girene kadar yaptığım işi bitirmeye çalışıyorum ( su içmek olabilir,saçlarımı toplamak olabilir, merdiven çıkmak olabilir) sonra koridorda yürürken kulaklık yokken bile elimi kolumu sağa sola vurarak ritm tutuyorum sonra o hangi şarkıya benzediyse gün boyu onu söylüyorum falan. Yalnız açık açık buraya dökünce korkmaya başladım..dım..dım..dımdımdırıdım..
24 Temmuz 2011 Pazar
Wake up alone...
Amy Winehouse..uyurken kulaklarımda çınlayan ses sensin sanırım..hem yavaş,hem uyutan hem huzur veren bir ses…

Şimdi önüne gelen sıkacak,magazin bundan faydalanacak..yazık oldu hakikaten..yazılacak şarkılar,yapılacak albümler verilecek konserler vardı..Süresiz bir şekilde müzik hayatına ara verdi dense de geri dönecekti..
Keşke ‘They tried to make me go to rehab..I said no, no, no.’ olmasaydı..keşke tedavi olsaydı da aramızdan ayrılmasaydı..şimdi bu kadar genç olan ve hala kulaklarımın pasını silen bi insan nasıl ölmüş oluyor..şimdi herkes oturup Amy’nin şarkılarını dinleyecek..kör ölür badem gözlü olur hesabı..Ben açıkçası ünlü olan kimsenin ölümüne bu kadar üzülmedim..
Artık çok geç..Amy gerçekten ; ‘i'll go back to black’
Kaybolmak...
Kaybetmek ne korkunç şey… Ve bir insanın hayatında kaybedecek ne çok şeyi var..
Bi insan aklını kaybedebilir…Vicdanını..öyle çok sever ki mantığını kaybeder..öyle gözü döner ki namusunu..insanlar ona öyle bir davranır ki..sevgisini kaybeder..içindeki mutluluğu..yakınını kaybeder..hiç bi’şey yapamaz..karşı koyamaz..sadece üzülür..sevgiliyi kaybedebilir bi insan…yaptığı hatalarla ya da davranışlarıyla..sevgiyi kaybetmek , sevgiliyi kaybetmeye de neden olur..en çok değer verdiğin şeyse bile sevgini yitirdiğinde kaybettiğine üzülmezsin; ne sevgini.. ne sevgilini..samimiyeti kaybedebilirsin..yakın olamazsın artık..eskisi gibi gülemezsin..eskisi gibi istediğin şekilde konuşamaz,rahat olamazsın..insan içindeki küçük şeylerle mutlu olma yetisini kaybedebilir..o zaman hayat tamamen kararır…
bi’şeyleri kaybetmek ne korkunç..
Koleksiyon
Biriktirme gibi bi manyaklığım var benim amk her yerden, her anıdan bi tanık topluyorum resmen.Yakında eve sığamamaktan korkuyorum..
Bu ;
bizim ilk sinema biletimiz... Bu onun içtiği suyun şişesi, bu bana beraberken aldığı elbisenin fişi, bu yemek yemeye gittiğimizde gelen hesap,bu o yazıyı yazarken kullandığı kalem..her şeyi manyak gibi topluyorum.
bizim ilk sinema biletimiz... Bu onun içtiği suyun şişesi, bu bana beraberken aldığı elbisenin fişi, bu yemek yemeye gittiğimizde gelen hesap,bu o yazıyı yazarken kullandığı kalem..her şeyi manyak gibi topluyorum.
Çöp ev diye haberlere çıkmazsak iyidir..
14 Temmuz 2011 Perşembe
Dıptıs Dıptıs..

12 Temmuz 2011 Salı
Sayko ?

11 Temmuz 2011 Pazartesi
Sevgiliyle yapılabilecek hoş şeyler (?)
En güzeli açık hava.. Yap sandviçini otur bi banka ye.. Ya da kaldır kıçını müze gez.. Hiç olmadı amk İkea'ya git evcilik oyna insanlar tip tip baksın, tekerlekli bilgisayar sandalyesiyle yarış yap, yemek ye orada zaten ev kıvamında bir yer..
İlla restoranlara gidip yemek mi ısmarlasın diyoruz? Hayır. Alsın beni götürsün bi çay bahçesine çay içelim (çay sevmem limonata içeyim ben vardır illa) sonra mesela bi kiliseye gidelim, mum yakıp dilek tutalım.. Böyle eski, arnavut kaldırımlı sokaklara girelim.. Eski binalar görelim.. Alalım elimize birer fotoğraf mak. kafamıza göre fotoğraf çekelim sonra sahilde oturup o fotoğraflara bakalım tek tek.Hem ucuz hem zevkli işte..Sonra manyak gibi gülelim böyle bi şeye ama gözümüzden yaşlar gelsin...Teyzeler amcalar 'cık cık bu gençlerin hali..'diye başlasın cümlelerine ama biz hiç susmayalım mesela..Öpüşsek manyak gibi kimseyi umursamadan kimse bizimle ilgilenmese öyle kendi kafamıza göre yaşasak aşkımızı..

Çoghoş..


The animal instinct...
Sugarlips
8 Temmuz 2011 Cuma
Bu aralar ne dinliyorum ki
Aslında metal dinleyen (metal-rock diyelim bari) reggae de çok seviyorum.Bazısı resmen kafa yapıyo şarkıların bazısı yavaşımsı bazısı da direk ot börtü böcek getiriyo.Hele şu manu chao'nun şarkıları direk kendimi jamaika da bi pazarda falan sanıyorum neden bilmiyorum ama hep aynı şeyi çağrıştırıyor. Al sana bu ara en çok dinlediğim şarkılar ;
Manu chao- me gustas tu ; http://fizy.com/#s/1luuek
Manu chao- clandestina ; http://fizy.com/#s/1lsxff
Megadeth-sweating bullets ; http://fizy.com/#s/1det36 (hello me meet to real me)
Megadeth-peace sells ; http://fizy.com/#s/1det1o
Stone Sour-say you'll haunt me ; http://fizy.com/#s/1m9a60
Stone Sour-the bitter end ; http://fizy.com/#s/1novul
Stone Sour- 30/30-150; http://fizy.com/#s/1mm73i
Stone Sour- home again ; http://fizy.com/#s/1novui (homegen)
dönüp dolaşıp bunları dinliyorum
o yea
Göğü delen adam
Bir papalagi hikayesi. Papalagi de ne ? diyenlere; papalagi beyaz ya da yabancı demek..eğer sözcüğü sözcüğüne çevrilirse göğü delen anlamına gelirmiş.

‘kaç yaşındasın demek kaç dolunay boyunca yaşadığın anlamına gelir. Oysa dolunayları samak, bunun hesabının peşine düşmek pek tehlikelidir, çünkü böylece insanların genellikle kaç dolunay yaşadığı ortaya çıkar. Kişi buna çok dikkat ederse ve yeterince çok dolunay geçmişse ‘artık yakında öleceğim’ demeye başlar. Ondan sonra ne keyfi kalır ne de başka bir şeyi ve kısa süre sonra da gerçekten ölür gider’
‘Avrupa da zamanı olan çok azdır. Belki de hiç yoktur. Bu yüzden herkes yaşamın içine fırlatılmış birer taş gibi koşuşturur. Hemen hepsi yürürken yere bakar ve daha hızlı ilerleyebilmek için kollarını ileri savurur. Eğer durduracak olursan isteksizce , ‘ niye beni rahatsız ediyorsun?’ derler.. Sanki hızlı yürüyen insan daha değerli , yavaş yürüyenden daha yürekliymiş gibi davranırlar’
‘Sanıyorum ki, çok sıkı tuttukları için zaman,ıslak elden kayan yılan gibi akıp gidiyor ellerinden. Zamanın kendisine gelmesini beklemez. Kollarını açıp,yakalamak için peşinde koşar. Zamanın huzur içinde güneşin altına serilmesini kıskanır,ister ki hep yakınında olsun, şarkı söylesin, iki laf etsin. Oysa zaman sessiz ve uysaldır, huzur ister, güneşin altında döşeğine uzanıp yatmak ister. Papalagi zamanı tanıyamadı,anlayamadı. Bu yüzden, o kaba gelenekleriyle hor kullanıyor onu… Ah sevgili kardeşlerim ! Biz zaman için hiç dertlenmedik. Onu olduğu gibi sevdik siz hiç peşinden koşmadınız zamanın. Ne dertop etmeye ne sonra parçalamaya çalıştınız ( parçalamak derken , saat-dakika-saniyeden bahsediyor) Zaman bize ne az geldi ne de bıkkınlık getirdi.. Zavallı,şaşkın Papalagi’yi bu çılgınlıktan kurtarmalıyız.Zamanını geri vermeliyiz. O küçük, yuvarlak zaman makinelerini parçalayıp,ona, güneşin doğuşundan batışına kadar bir insanın kullanabileceğinden çok daha fazla zaman olduğunu anlatmalıyız.’
Ve işte başka alıntılar ;
"makine;çalışırken,her şeyin içinde var olan,ellerimizle yarattığımız sevgiyi indirir midesine.bir makinenin yonttuğu kanoyu,balyozu ne yapayım ben?makine,yaptığı iş üzerinde konuşamayan,gülümsemeyen;bitirdikten sonra yaptığın işe,onlarda sevsinler diye annene ve babana götüremeyeceğin soğuk,kansız bir nesneden başka nedir ki?"
"bizim dilimizde -lau- benim demektir, ama aynı zamanda da senin demektir.oysa beyaz adamın dilide bu senin ve benim gibi aynı anlama gelen tek bir söz bile yoktur.benim olan yalnızca ve tek başına bana aittir, senin olan ise yalnızca ve tek başına sana.onun için beyaz adam, kulübesinin çevresindeki her şeye 'benim' der.bunlar üstünde onun dışında kimsenin hakkı yoktur.bir beyaz adamın yanında bir şey görsen, diyelim ki bir meyve, bir ağaç, su, orman ya da bir yığıncık toprak, hemen orada biri biter ve 'benim onlar' der.'benim olana dokunmayacaksın,sakın!' "

Buna benzer pek çok konu hakkında kabilesini bilgilendirmeye çalışıyor. Gerek giydiğimiz kıyafetler, gerek gazeteler,gerek sinemalar,evlerimiz,düşünme tarzımız,paraya tapışımız.. İlginç bir kitap üstelik ince olduğu için ( 110 sayfa ) sıkmıyor da. Hoş yani..hem ucuz da , 8 tl ayrıntı yayınlarının. İyi okumalar..
2 Temmuz 2011 Cumartesi
It's time for animaniacs !

Bu kız ne diyo diyenler için gelsin ; http://www.youtube.com/watch?v=bld_xl7oUL8
Warner brothers and warner sister Dot !
Warner brothers and warner sister Dot !
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)